Bir gün bir damla çiğ düşer yorgun sakallarıma.
Onlar gözyaşlarıdır aslında.
Ve külhanbeyler bilmezler niye ağladığıma,
neye yandığıma.
Oysa erkekler de ağlar.
Arlarsa gözümün kenarından tebessüm,
Yanarsın dedem,
bil ki yanarsın.
Lal olmuş çığlıklar vardır dilimde,
Duyarsın elbet,
bir gün duyarsın.
Yitirmiş kokusunu,
rengi tamam olsa da kan kırmızı güller,
Çocuğun kıyıya vurdu,
sahil gibi umutlarım.
Bir var,
bir yok.
Her ölen çocukla ben de ölüyorum,
ben de boğuluyorum sanki.
Umutlarım kayboluyor,
şişme botlarda,
tuzlu sularda.
Annemden olgun,
babamdan daha nasırlı bakışlarımla uğurluyorum,
İnsana olan inancımı ve onlarla beraber gömülüyorum,
soğuk ve derin sulara.
Gönül mülteci,
gönül yorgun,
gönül kırgın olsa da yine de asi.
Ve bu asinin yeri yoktur belki gönül sofrasında.
Kabul eden de yoktur,
kur ekmeği kırıp önüme buyur diyen de yoktur bu sahte dünyada.
Doldur dedem doldur,
doldur da içeyim doya doya.
Ve sessiz çığlıklarım yankılansın,
hem yüreklerde hem de bu kahpe dünyada.
Bu ahber dünyada.
Ne aşkı ne meşkü,
ne sevdası dedem, derdimiz bu değil
Allah biliyor.
İçimiz sıkıntılı,
içimiz darmadağın,
kim bilir ondan çocuk ölüyor.