Gözlerimi kapatıp,
uyudum bir gece,
Seni görmek için dua edip yattığım her geceden bir gece.
Sağ elimin avucuna yasladım başımı
Ve uykuya daldım öylece.
Geleceksin diye bir umut vardı içimde,
biliyordum.
Çünkü her gece gelirsin diye bekliyordum.
Düşümde gördüm geldiğini,
çevrende ashabdan bir grup da vardı.
Ama senin tatlı yüzünden başka tanıyamadım kimseyi.
Biraz yaklaştınız bana doğru ve o enfes sesin derinleştirdi uykumu.
Belki ömrümde ilk kez sevmiştim böyle derin bir uykuyu.
Uyanmak istemiyordum.
Ey arkadaşlar dedi,
hepimiz birer renk seçip şu kimseyi namaza uyandıralım.
Bende heyecanla kalp çarpıntısı.
Herkes birer renk seçip seslendi bana.
Ey falanca kişi,
kalk sabah namazına.
Uyanamadım.
Nedendir bilmiyorum.
Sanki senin çağırmanı bekliyordum.
Oradaki arkadaşların tek tek çağırdı beni.
Ama onları duymuyordum sanki.
Sıra sana gelmişti.
Sen çağıracaktın beni.
Bir renk seçtin.
Dün gibi hatırlıyorum.
Seçtiğinden yeşildi.
Ve kulaklarımda çınlayan,
mükemmel mi mükemmel,
tatlı mı tatlı,
enfes mi enfes bir ses.
Tebessüm ediyordun seslenirken.
Ey falanca kişi,
sabah namazına kalk.
Nasıl olduğunu bilmiyorum.
Fırladım yatağımda.
Adım okunuyordu ezanda.
Öyle bir sevinç ki doldu gönlüme anlatamam.
Namaz kıldım ve secdede mutlulukla şükrettim.
Bir kere yetmedi ya Resulallah.
Bir daha görmek istiyordu gözlerim.
Bir daha seyretmek istiyordum cemalini.
Bir başka gece kapattım gözlerim.
Ebu Bekir'le karşılıklı bağdaş kurmuş oturuyordunuz.
Sen o en tatlı gülüşünle gülüyordun.
Ebu Bekir ise ibretli bir söz söylüyordu.
Ya Resulallah diyordu.
Biz çok insan gördük.
Ahireti isteyip de dünyayı da kazanmış.
Hiç kimseyi görmedik.
Dünyayı isteyip de ahireti kazanmış.
Ne güzel,
ne anlamlı bir sözdü bu.
Bu sözün güzelliği onu doğruladığından belliydi.
Tebessümle saddakta ya Eba Bekir.
Doğru söyledin ey Ebu Bekir dedin.
Yine açtım gözlerimi uykuda.
İçimdeki sevinç kat be kat artmıştı.
Sana olan aşkım ikiye katlanmıştı.
Yine şükür,
yine hamdettim seni bana gösteren Allah'a.
Ama o doyumsuz cemaline ben de doyamamıştım.
Doyamadım cemaline bir daha gel,
bir daha gel ey Resul.
Doyamadım cemaline bir daha gel,
bir daha gel ey Resul.
Bir başka gece kapattım gözlerimi.
Ama bu kez gelişinden habersizdim.
Karanlık bir geceyi aydınlattı nurun.
Evime misafir gelmiştin sanki.
Karanlık odanda senden başka hiçbir ışık yoktu.
Bugün gibi hatırlıyorum seni.
Başında yemyeşil bir sarık,
sakalın simsiyahtı.
Ve hatırladığım başka bir şey,
inci gibi mübarek dişlerindi.
Tebessüm ederken gördüm onları.
Tarifsiz bir sesle seslendim bana.
Ey falanca kişi beni görüyor musun dedim.
Ben hem şaşkın hem de sevinç içinde.
Evet ya Resulallah sizi görüyorum dedim.
Tebessümler saçarak bir daha sordum.
Ey falanca kişi beni görüyor musun?
Bu kez nedendir bilmiyorum.
Sana layık olmadığımdan olsa gerek.
Estağfurullah ya Resulallah dedim.
Ben sizi nasıl görebilirim?
Sen yine tebessüm buyurarak bana bir barzak su verir misin dedim.
Ben koşa koşa su getirdim sana.
Ve o an uyandım uykundan.
Hem sevinçli hem de üzüntülüydüm.
Sevincim seni bir daha gördüğümdendi.
Üzüntüm ise doya doya seyredememeyimden.
Şimdi
yıllar geçti aradan.
O gün bugündür göremiyorum seni.
Ya Resulallah daha doyamadım sana.
Ne olur bir daha gel.
Ama gelmeden önce haber ver.
Haber ver ki kapıda değil geldiğin yerden karşılayayım seni.
Ve yüzümü gözümü toprağa süre süre geleyim sana.
Sonra başımın üstünde taşıyayım seni evime kadar.
Hatta temennimi kabul edersen hiç gitme.
Hep yanımda kal.
Ben kapında bekleyeyim bir köle gibi.
Azat etme beni ne olur.
Sen emir buyur ben sana kölelik yapayım.
Yeter ki bir daha gel ne olur.
Bir daha gel ya Resulallah.
Bir daha gel.
Bekliyorum.
Doyamadım cemaline.
Bir daha gel.
Bir daha gel.
Ey Resul.
Doyamadım cemaline.
Bir daha gel.
Bir daha gel.
Ey Resul.
Đang Cập Nhật
Đang Cập Nhật